20 Mayıs 2008 Salı

Ben ( kendini anlatma özürlü )

Sana da anlatamadım kendimi Ne anlatmak istesem ters anladın Ne söylesem yanlış geldi bir şeyler sana Ama bir bilsen sözcükleri nasıl İnce eleyip, sık dokuyarak seçtim hep Benim kalbim hassastı Sen bilmedin belki ama Ben hep seni kendim gibi bildim Kırılırsın diye her kelimeyi İki kere düşünerek söyledim.
Sana da anlatamadım kendimi Ya da sen anlayamadın demek zor geliyor Her şeyde, önce kendimde buluyorum suçu Ben başlatmışım gibi her şeyi. ( Ben Başlattım )
Son zamanlarda her şey sendin benim için Sığınacak kapım oldun bazen Ama hayallerimde gerçekleştirebildim sadece Ruhum sıkıldı, her şeyden vazgeçtim kimi zaman Yanımda olmanı istedim, olmadı. Varlığından yoksun, kendime anlattım her şeyi Ne yazık öncekiler gibi, o da yetmedi.

Kendini anlatamayan özürlü bir benlik…var bende.

<<>>

11 Mayıs 2008 Pazar

( Sen İste...Yeter )

Önce yağmur okşadı yüzümü....
Sonra sesin...........
Gözlerine bakmaya bile cesaret edemedim........
Belki bakabilsem görebilecektim ışığını...
Ama bakamadım işte.........
Tek hatırladığım gülüşündü...........
Gerçi onuda görmeye vakit bırakmadı ki utangaçlığım..
Sadece gülüşünün çıkardığı sesi tarif edebilirim...
Sıcak...İçten........
Bana hep neşe veren gülüşünü.............

3 Mayıs 2008 Cumartesi

...yine

Depresif anların ardından yine bir insanı sadece beğenmek dışında, elini tutmak, bunu herşeyinle istemek, nasıl bişey onu hatırlamak ve yeniden gülümseyerek uyuyup, gülümseyerek uyanmak. Kabusların bile sadece kabus olarak kaldığı zamanlardayım. Şimdi o kocaman gülen gözlere baktığımda ne geçmişten bir anı canımı sıkıyor, ne gelecek kaygısı. Elini tuttuğum an sakinleşmek, kendini oraya ait hissetmek, güçlü hissettiriyor kendini. İlk başta “hayır, olmamalı” derken şimdi olmasından dolayı, ardından gelecek dedikodu ve olaylara rağmen onları takmamak, keyif veriyor insana... ...ve yine mutluyum ☺

bi sigara yaksam


Son yudumumu da aldım ve çayım bitti, oysa ki 1ay olmuştur çay yapmayalı. Kitap okumaya yeltendim yine bir yandan okuyor bir yandan da kitabımı yazıyordum, elimde ne kalem var ne kağıt. Sakindim olması gerektiği gibi sonuçta saat 3 buçuk olmuş ama ben hiç geç yatmam ki. Yatağımda yatarken ilerliyorum, yarı uykulu yarı uyanık, sakinim dedim ya! Onda var diye, dalgasını geçtiğim mor çarşaf var altımda, sanki bir top gibi duruyor, ben böyle rahatım. Yeni banyo yaptım oysa ki, dişlerimi uyuduktan sonra fırçalıycam, tırnaklarımı yine kesmedim, artık uzamıyorlar. Fırtına öncesi sessizlik var sanki içimde ama fırtına dineli daha çok olmadı, belki de tam ortasındayımdır fırtınanın, ben evdeyim beni sadece sesi rahatsız edebilir. Hayallerim var aklımda gerçekleştirmek istemediğim, çoktan planladım neyin nasıl olacağını, ama kalem kağıdım yok dedim ya!

Boş zaman

Boş zaman


Galiba okuldaki insanları, boş zamanlarında ne yaptığını bilemeden yada görmeden tanıyamıyorsun, bende evden çıkmayan bir insan olarak sadece okuldaki insanları tam olarak tanıyamamış olmam. Galiba o yüzden her gün okulda suratını gördüğün ama yeri geldiğinde selam bile vermediğin adamla dışarıda karşılaştığında muhabbet etmeye çalışıyorsun -ben hala bunu yapmıyorum ama yapanlara hiç bi zaman anlam verememiştim- Şimdi merak ediyorum insanlar boş zamanlarında ne yapıyorlar nerelere gidiyorlar, ama birine sen okul harici napıyorsun dediğinde, genelde garip garip bakıyorlar, “nasıl yani?” diyorlar -sadece bi kere denedim-. Etrafımda insan olmamasının sebebide bu galiba evden çıkmamam insanları tanımıyor olmam ve insanların beni tanımıyor olması. İstanbul gezisi yarayacak diyelim o zaman çünkü benim hem parasal olarak hem de ders olarak dışarılarda sürtmem şu sıralar mümkün değil. Ama Hibir zaman istanbul gezisi olmayacak...

Unutmak

Unutmak

Bazen yalnız olmadığımı unutuyorum ve kendimi yine yalnızlığa doğru götürüyorum, alışmışım yalnız olmaya. Eğlenmek veya geyikler benim için artık durumu değiştirmiyor, kendimi boş hissediyorum ve aklıma bişeyler yapmak geliyor, işe yarar, yapmıyorum. Yaşamak aktivitesi bana göre bir olay değil sadece yaşıyorum, ekstra bişeyler eklemeden. Kendimi yine bıraktım yalnızlığa devam ediyorum kaldığım yerden, ait olmama hissi, hiç bir yer beni ben gibi hissettirmiyor artık. Belki de kaybettim ve bulamıyorum, bulamıycam da...

Özledim

Özledim

Beni tanıyanlar bilir, benden bu kelimeyi beklemezler, ama özledim gerçekten, N*****r’i özledim, evimi özledim, ayaklarımı uzatıp televizyon açıkken bilgisayar başında olmayı özledim, odamdaki eşyaların yerini değiştirmeyi özledim. Annemin yemeklerini özledim ( bu da garip geldi di mi?), Türk zeytinyağını özledim, zeytinyağlı yemekleri özledim, kebapçıları da tabi! Okulumu özledim, daha doğrusu arkadasşlarımı, Can dostlarımın hikayelerini dinlemeyi özledim, ona birşeyler danışmayı, Yüksel'le dışarıda sigara içmeyi, Serkan’in odasına uğrayıp laf etmeyi, şikayetlenmeyi özledim. Mustafa ile La git demeyi özledim, tabii ki Umut ile şakalasmayı özledim, okulda saçmalamayı özledim.
İşte böyle! Özledim yani, benden hiç beklenmedik şekilde; ama döndüğümde bu yazıda ki gibi olacağımı da düşünüp aldanmayın, ben yine benim, Kütük! :D

1 Mayıs 2008 Perşembe

Bana Gore ASK

Sana a$k nedir diye sordugumda cok siradan bir cevap vermi$tin
Bana gore toy bir cevapti
O an anladim a$ki tanimadigini
zaten ne istedigini kendinde bilmiyordun itiraf etmi$tin
Bana gore a$k tanimladigin gibi filimlerdeki gibi degildi
en azindan bu tur a$k kalici degildi ve filimlere dairdi
Bana gore a$k sonsuz guvendi
gozlerine baktigimda kendimi gormeliydim engelleri degil korkulari degil
huzur ve sevgi gormeliydim
Bazen arkada$lik bazen sevili olmakti a$k
Bana gore a$k fedakarlikti
Bazen susmayi bilmek bazende dogru $eyleri konu$makti
A$in icinde engeller oyunlar firtinlar yoktu
A$k birbirini yipratmak degildi cunku
A$k sinirsizca sorgusuzca sonsuzca sevmekti

Sevmek ve Hoslanmak

Aslında farkında olmadan girmiş bir isim var aklıma, kabul etmek istemediğim. Olmayacak birşey ama vazgeçmek istemiyorum nedense, vazgeçemeyeceğim şey sadece ipin ucundan az da olsa tutabilmek durumu olsa da... İki gündür, o yazıyı yazdığımdan beri ruh, kalp, mantık oturmuşlar görüşmeler yapmaktalar, antlaşmaya varmaya çalışıyorlar. Mantık en son şunu söyledi “bunu rahatsız olmadan anlatabileceğin birisi girerse arkadaşın olarak senin hayatına, o zaman herşeyi bırak ve elinden geleni yap”. Bugün beni mutlu eden şey bu oldu, konuşabilecek bir insan, sürekli aklımda söylesem mi açsam mı derdimi düşüncesi... Gerçi şu bile korkutuyor beni, konuştuğum insanın “boşuna uğraşma” demesi, gerçi mantıkta bu ihtimal üzerine böyle bir şart koştu tahminen...

Açık olamıyorum! Ne bunu okuyanlara ne kendime, ne de konuştuklarıma. Acaba açık olmaya başladığım da her şey yoluna girer mi demeye başladım sanki bütün zayıf noktalar benim bu kasıntım gibi gelmeye başladı....