24 Ocak 2009 Cumartesi

Herşey Karşılıklıdır...

Her an yanımda olmasanda!!
Ellerimi Tutup gözlerime bakmasanda,
her an Seni düşünüp sensizliği tatmak ve hayatımda var olduğunu bilmek bile güzel.
Sen en tatlı özlemim yaşanabilecek en güzel aşkın sahibi.
Geceleri son düşündüğüm ve uyandığım zaman da ilk düşündüğümsün!
Sen düşündükçe özlediğim...
Özledikçe daha çok sevdiğim ve sevdikçe varoluşuna şükrettiğim mutluluk sebebimsin.
SENİ ÇOK SEVİYORUM!!!

Gül Yüzlü Güzel!!!




Ne yalnızlığımı benimle paylaşacak
kadar mağrur,

Nede “yalnız rıhtımıma” yanaşacak
kadar yüreklisin.

Hiç bir şey diyen bir cümlenin Ortasına terkedilmiş bir kelimeyim;




Hiç bir şey diyen bir cümlenin
Ortasına terkedilmiş bir kelimeyim;
Öznesiz…

Zamansız…

Zarfsız...

Mektupsuz...

Adressiz...

aşk için çok geç..




Bir askı paylasmak için çok geç..
Bir paylasıma asık olmak içinse erken..
Beni sevda yerimden vurdu yine zaman...
Simdi sana söylenecek tek cümle:
Bende sana yetecek kadar ben kalmadı.

Seni Özledim!!!

Umurunda değilim biliyorum. Hayatında bir ayrıntı bile olamadım. Geçmişin olamamışken, geleceğin olmak istedim.

"Seni özledim
Gittiğim her yerde özlemin var
inanmıyor kalbim sözlerime sensiz
Seni özledim, sensiz her şey değersiz.

Unuttuğum büyük yalan
Gururumdan arta kalan
Sensiz düşman geçen zaman
Seni özledim..."

Bırakıp gitmeyi kolay sanırdım hep, hayatımda seninle birlikte tattığım en-lerimi, mutluluklarımı ve acılarımı unutup yol almaya çalıştım. Ama her seferinde başaramayacağımı göz yaşları içinde uyandığım sabahlarda anladım. Beklerdim geleceğini, gelmeyeceğini bile bile. Öylece durup beklemek; zaman akıp giderken beraberinde umutlarım, umutsuzluklarım, öfkem, sancılarım, aşkım ve kavgalarımla sessizce durup beklemek kolay mıydı?

Gitmeye gücüm yoktu evet ama ya kalmak... Korkuyordum belki de; kaldırabileceğimden fazla acılar çekmekten, geçen yılların kalbimde derin yara izleri bırakmasından....

Kalmakta çare değil farkındaydım, susuyordun çünkü. Suskunluğun boğuyordu beni. Senin için varolmaya çalışırken, zaman geçtikçe biraz daha yok oluyordum. Benim için bir tek sen varken, senin için hep başkaları oluyordu.

"Gittiğin günden beri her gün ikiz sanki. Rakamlar düşüyor takvimlerden, üzerime üzerime. Bıraktığın yerde gel de bul beni. Bana bir gel desen, o yolları hiç geçilmemiş sayarım... Hafızamı kurban eder, aslalardan cayarım. Bir gel desen; sana orucumu bozar, sensizliğe doyarım.

Bana bir gel desen.
Seni özledim.."

Ben hep cevapların peşinden gittim biliyor musun? Sen hayatımdaki tüm soruların yanıtıydın.Ya da bana öyle geliyordu. Cevabı her ıskaladığımda yanlış sorunun peşine takıldığımı düşünür, kızardım. Nedenler o kadar azken ve hiç bir sebep bulamazken seni bu kadar sevmeye; şuçlamaya da hakkım yoktu biliyorum, bu yüzden en çok kendime kızardım.

Oysa tüm sorularımın cevabı belliydi... Kızmak, öfkelenmek, isyan etmek anlamsızdı.

Bana sevdiğini söylerken arkana bir saniye bile bakmadan gidişin hala aklımda. O kararlığın, o döndürülemezliğin. Hani söylerdin ya “Bir insan gitmeyi kafasına koydu mu onu kimse durduramaz”. Bende seni durduramadım. Hayatımda ne varsa alıp gittin. Kaldırabileceğimden çok daha fazla acıyı bana bırakıp gittin.

"Unuttuğum büyük yalan
Gururumdan arta kalan
Sensiz düşman geçen zaman
Seni özledim."

Beklemek!!


Beklemek güzeldir dönecekse eğer beklenen... Özlemek güzeldir özlüyorsa eğer özlenen...

HİÇ BİR ŞEY DİYEN BİR CÜMLENİN ORTASINA TERKEDİLMİŞ BİR KELİMEYİM! ! ! ................................................. Vazgeçtim bu dünyadan tek ölüm paklar beni, Değmez bu yangın yeri, avuç açmaya değmez. Değil mi ki çiğnenmiş inancın en seçkini, Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz, Değil mi ki ayaklar altında insan onuru, O kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış, Ezilmiş, hor görülmüş el emeği, göz nuru, Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş, Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın, Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene, Doğruya doğru derken eğriye çıkmış adın, Değil mi ki kötüler kadı olmuş Yemen' e Vazgeçtim bu dünyadan, dünyamdan geçtim ama, Seni yalnız komak var ya, o koyuyor adama.

William Shakespeare

Hasret

Dünyayı buldum gözlerin de
Heyecanım ya Dünya'ya mahkum olduğumdan;
Yada sana hasret.
Hayalin her gece uğrar bedenime
Önce tatlı bir buse oluşturur yanaklarımda
Sonra sağnak..
Ve ardından fırtına..
Hiç gelmediğin bende yine bir fırtınanın peşinden yok olursun.
Yönü belirsiz etkisi kuvvetli rüzgarlar arasında öylece savrulursun.
Kalbim de hangi mevsimi yaşattığını çözemiyorum.
Çünkü her gece farklı şekillerde uğruyorsun
YAZIMSAN GÜNEŞİM OL HER SABAH DOĞ KALBİME,
VE ASLA GECEYİ BEKLEME.
KIŞIMDAN ÖĞLECE KAL OLDUĞUN YERDE;TANIDIĞIM GÜZELLİKTE,
VE ASLA KARLAR ERİMESİN.
SEVDİĞİM BUZDAN DA OLSA AŞKIMI YİTİRMESİN.

Alıştım!!!

Yalvarırım dön

bu kadar mı uzun kilometreler

bu kadar mı uzak yüreğin dokunduğun tene

Benim gönlüm alışkındı

Zamansız gidişlere

Ama alışmamıştı göz yaşlarını kendi

Elleriyle silmeye.

Kalbimdeki yarada merhemde sendin.

Gitmek istemediğini bilirdim

Nasıl olsa dönecektir

Dönünce telafi edecek derdim

Sensizliği aklıma bir kez getirsem on kez kovalardım

Sen olmayınca aldığım nefesi hıçkırıklarımın arasına katar Sensizliğe boğardım..

Alıştım

Acılara

Sabahlara kadar sonu olmayan aşklara ağlamaya

Alıştırdım kendimi

Sensiz kalmaya

Nefesimi kendime saklamaya

Alışamadığım tek şey

Gidişinin dönüşü olmadığını kabullenmekti

Ömür boyu yanımdasın sanmıştım.

Senle esen meltemin rüzgârına,

Her savruluşumdan sonra beni tutup kaldırmana çok alışmıştım.

Ayrılık...

Hatırlayınca içim burkulurdu. Hala daha öyle...


"Günler akıp gidiyor ellerimin arasından; yağmurlar, karlar, güneşler... Tam yaşanılacak yerinde hayatın, araya ayrılıklar, uzaklıklar giriyor, kopuyoruz. Dağlarla çevrili kasaba azmanı bu kentte; zamanın umulmayan savuruculuğuyla, yıllar yılı geliştirdiğim özlemler, gerçek çizgisine oturup, dayanılmaz doruklara uzanıyor. Sonra hep başa dönüyorum...
Ne zaman
şakaklarıma, iki kaşımın arasına bir ağrı saplansa,
akşam olsa, üşüsem, titresem sabahlara kadar, tek başıma gecenin soğuğuna girdiğimde, ya da unuttuğumu sandığım herhangi bir yaz akşamı,
hergün başlayıp biten arkadaşlıkların ortasında,
bir park köşesinde ya da bir sinema koltuğunda kentin uğultusundan kaçarken,
Ne zaman
çocukluğuma sürgün edilsem, içimden ağlamalarımı döküyorum.
Sanki seni bir daha göremeyeceğim.... "

22 Ocak 2009 Perşembe

Gözyaşlarını Tutabilirmisin!!!

Gel desem sana ....
Hiçbir şey sorma,hiçbir şey konuşma,sadece gel...

Gelir misin??

Hadi desem yada..??

Hiçbir şey sormadan yine benimle yürür müsün sonu belirsiz...??
Bakmasan,görmesen,duymasan beni günlerce...Aylarca belki....

Yine beni sever misin?

Gözden ırak olan gönülden uzak olurmuş derler ya..

Yanımda olup uzak olanlardansa,uzakta olup içimde olmayı becerebilir misin??

Aylar sonra,yıllar belki..

´´Seni sevdim..Senden gelen iyi-kötü her şeyi sevdim.Ve hep seveceğim..´´

Diyebilir misin..??

Yanında otururken bile zaman zaman beni deli gibi özleyebilir misin??
Her ayrılışımızda sabaha,bir daha görememek korkusuyla delirir misin?

Her gelen telefonda ´ben´ diye irkilir misin sebepsiz..?
Beni her dakikana taşıyıp yaşamayı becerebilir misin??

Beni ,ben gibi sevebilir misin??
Delirsem bir gün..



´´Aşşkımmm...´´ diye yine sarılabilir misin?
Kapris yapmak istesem...Yapsam hatta şımarıp,kalabalıklarda elimi tutabilir misin?

Hayat bir gün bana oynarsa,maskeleri yırtıp her yerimden,çook çirkin olsam,yine beni görebilir misin??

Ne şart ve konum olursa olsun,göz bebeklerimin hep aynı bakacağını bilebilir misin??

Ya da ben hayatla oynamaya kalkarsam bir gün nefesimden sıkılıp..

Ölsem bir gün,yaşadığın her gün için benimle, ´bir saniyesi için bile pişman değilim´ diyebilir misin?

sen hiç gözyaşlarını tutmaya çalıştın mı??
senin her gün akan her gözyaşınla,çektiin acılarla gurur duydun mu hiç?

Acı çekmek senin hiç hoşuna gittimi??

Ben acı çekmek hoşuma gidermişçesine açardım şarkımızı dinlerdimm

seni göremediğim her güne,her saate,her dk lanet ediorum ve en önmlisi seni gerçekten seviyorum!!

ßoynumun büküklüğü sensiz geçirdiğim her an içindir!
Gözlerimin Altındaki Morluklar ise;uykusuz gecelerimin marifetidir...

21 Ocak 2009 Çarşamba

Dost Dediğin!!

Sevilecek biri olmadığın zamanlarda bile
Seni Sevmeli...
Sarılınacak biri olmadığın zamanlarda bile
Sana sarılmalı....
Dayanılmaz olduğun zamanlarda bile
Sana Dayanmalı..
Dost dediğin;
fanatik olmalı;
Bütün dünya seni üzdüğünde
Sana moral vermeli,
Güzel haberler aldığında seninle dans etmeli,
Ve ağladığında, seninle ağlamalı...
Ama hepsinden daha çok;
Dost matematiksel olmalı;
Sevinci çarpmalı...
Üzüntüyü bölmeli...
Geçmişi çıkarmalı...
Yarını toplamalı...
Kalbinin derinliklerinde ihtiyacı hesaplamalı...
Ve her zaman Bütün parçalardan daha büyük olmalı...
İşi bitince seni bir tarafa atmamalı...
Mevlana

Dudakla Bardak Arasında!!!

Eski Sisam krallarından Ancee adında bir zalim, yeni yaptırdığı bir bağa üzüm kütükleri diktiriyormuş. İşlerin bir an önce bitmesini sağlamak için de kölelerini hiç dinlenmeden çalıştırıyormuş. O zavallı kölelerden biri, birgün pek bitkin düştüğü için dayanamaz ve zalim krala:
- Niçin bu kadar acele ediyorsunuz efendim? Siz bu bağın üzümlerinden yapılacak şarabı hiçbir zaman içemeyeceksiniz ki !.. deyivermiş.
Kral biraz kızmışsa da sesini çıkarmamış. Nihayet gün gelip üzümler yetiştikten sonra, kral köleler de dâhil herkesin hemen toplanmasını emretmiş. Bir müddet sonra da o bağın üzümlerinden yapılmış şaraptan bir bardak getirilmesini emretmiş. Daha önce kehanet gösterisinde bulunan köleyi de huzuruna çağırtmış. Şarap bardağını eline alarak:
- Söyle bakayım, benim bu şaraptan hiçbir zaman içemeyeceğimi tekrar iddia edebilir misin? diye sormuş.
Köle şöyle cevap vermiş:
- Belli olmaz efendim. İçebileceğinizi söyleyemem. Çünkü dudak ile bardak arasındaki mesafe çok uzundur. O arada başınıza neler gelebileceğini de bilemem!
Köle sözlerini bitirir bitirmez, içeri kralın adamlarından biri girmiş. Bir yaban domuzunun bahçeye girdiğini ve asmaları kırıp döktüğünü söylemiş. Kral elindeki bardaktan bir damla dahi içmeden hemen dışarı fırlamış. Bahçede domuzun bulunduğu yere koşmuş. Kral ve domuz arasında öldüresiye bir mücadele başlamış. Sonunda yaban domuzu mızrak gibi azı dişleriyle, Sisam kralının karnını yarıp ölümüne sebep olmuş. Kral bostanda, bardak masada kalmış... Şu söz bu olayı güzel bir şekilde ifade ediyor:
"Nasip ise gelir Hint'ten Yemen'den, Nasip değil ise ne gelir elden?"
Kalbinize yakın bulduklarınızı çantada keklik sanmayın. Sıkıca asılın onlara tıpkı hayata asıldığınız gibi... Çünkü onlarsız hayat da anlamsızdır.. Hayatı çok hızlı koşmayın, nereden geldiğinizi ve nereye gittiğinizi unutmayın. Hayatın bir yarış değil, her saniyesinin tadı çıkarılması gereken güzel bir yolculuk olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Dün tarih oldu... Yarın bir sır... Bugünün kıymetini bilin. Sevgiyle Kalın .... Can DÜNDAR

susmak bazen en güzel anlatımdır




Bir gün susmayı öğrendim. Öyle bir sustum ki belki sonsuza kadar susacaktım. Çünkü susmak benim küçücük dünyamda babamla kurduğum iletişim tarzıydı.
Babam akşamları eve yorgun dönerdi. Ben bütün gün evde sıkılır, onun gelişini iple çekerdim. Daha o kapıdan girer girmez boynuna atılır onunla oynamak isterdim. Babam sarılır, öper sonra da, hadi odana git, derdi. Yemek hazırlanınca annem çağırır bu defa masada bir araya gelirdik babamla. Onlar annemle konuşurken
ben araya girer, sesimi duyuramayınca da bağırırdım. Babam sinirlenir, 'Bütün gün insanlara kafa patlatmaktan bunaldım, birde sen kafamı ütüleme!' derdi. Annem de 'Bütün gün zaten seninle uğraştım, bir
çift laf da mı konuşturtmayacaksın babanla?' diye çıkışır, beni odama gönderirdi.
Çaresiz bir şekilde boynumu büker odama yani hapishaneme doğru yol alırdım. Babam arkamdan, 'Bizim bir odamız bile yoktu, her şeye sahip, hâlâ ne istiyor anlamadım.' diye bağırmaya devam ederdi. 'Keşke benim de bir odam olmasaydı, keşke bizim de evimiz bir odalı olsaydı da hep birlikte otursaydık' derdim içimden; ama yüksek sesle söylemeye cesaret edemezdim.
Yemekten sonra babam kanepeye uzanır, eline kumandayı alır, televizyon seyrederdi. Beni yanına çağırır biraz severdi. Onun izleyeceği önemli birşey varsa beni adeta yerimden bile kıpırdatmazdı. Azıcık hareket edip koşup oynamaya çalışsam oda hapsim yeniden başlardı.
Bir gün anladım ki susunca babamla daha iyi anlaşıyoruz. Bu defa susarak yapabileceğim oyunlar geliştirmeye başladım. Önce resim yaparak başladım işe.
Babam çizdiğim resimleri çok beğeniyor; 'Bak, böyle uslu uslu oyna işte.' diyordu. Babam bazen göz ucuyla bakıyor, resimle ilgili bir şey sorsam afallıyordu. Ama bana kızarak beni artık odama göndermiyordu. 'Son günlerde ne de akıllandı benim oğlum.' diye komşulara anlatıyordu annem halimi.
Resimlerim arttıkça ortalık dağılmaya başladı. Annem 'Odanı topla!'diye odama kapattığında işe nereden başlayacağımı bilemiyordum.
Ben bunlarla uğraşırken zaman geçiyor; ama odamı toparlamayı beceremiyordum. Annem odama gelip 'Bak sana resim yapmayı yasaklayacağım. ' dedi bir gün.
Susuyor olmamı usluluk olarak değerlendiren ailem resim yapmayı da elimden alırsa ben ne yapacaktım? Bu düşüncelerle bir aile tablosu yaptım. Babam eve gelince uygun zamanı kolladım. Her zamanki gibi yemekler yendi, odaya geçildi. Babam oturur oturmaz çizdiğim resmi getirdim.
Babam baktı. Hım, dedi 'Çok güzel olmuş. Bu adam benim herhalde.' dedi. Ben 'Hayır o adam değil, bu çocuk sensin.'dedim. O 'Hayır, bu adam benim, bu çocuk sensin, bu küçük kız da arkadaşın.'dedi. Ben yine 'Hayır, o büyük adam benim, bu küçük adam sensin, bu küçük kız da annem.' dedim.
Babam benimle uğraşmaktan vazgeçip: 'Peki neden bizi küçük çizdin?' dedi. Heyecanla başladım anlatmaya.Ben büyüyüp adam olacağım. İş bulup çalışacağım. Siz yaşlanıp küçüleceksiniz. Beliniz bükülecek, komşumuz Ahmet amca ile Ayşe teyze gibi küçücük kalacaksınız. Ben işten geldiğimde yorgun olacağım. Siz benimle konuşmaya çalıştığınızda işyerinde kafam şişmiş olacağından sizi duymayacağım bile. Siz benimle bir şeyler paylaşmak istediğinizde 'Hadi odanıza çekilin de kafa dinleyeyim.' diyeceğim. Ve bir de bağıracağım 'Her şeylerini alıyorum. Sıcacık odaları da var, daha ne istiyorlar' diye. Annemle babamın gözleri fal taşı gibi açılmıştı. Duyduklarına inanamıyorlardı . Bana sarılıp beni öyle içten bir okşayışları vardı ki sonsuza kadar konuşsam hiç bıkmadan dinleyecekler gibiydi.

Farkında' Olmalı İnsan...Kendisinin, Hayatın Olayların, Gidişatın Farkında Olmalı.

Ömür Dediğin Üç Gündür,

Dün Geldi Geçti

Yarın Meçhuldür,

O Halde Ömür Dediğin Bir Gündür,

O Da Bugündür

Bazen susmak!!!

Susmak…
Her ne kadar susmak konuşmamak, ses çıkarmamak olarak tanımlansa da susmak da konuşmaktır, bir şeyler anlatmaktır, cevap vermektir.
Susan bakışların konuşan yüzü, bakan gözleri neler ifade etmez ki?
Susar, susturulur insanlar!
Neden susar ve hep susturulur ki insanlar?
Susmak… Neden ki?
Bazen susmak dahi çok şey ifade eder.
Bazen susan ağızlara mukabil bakışlar çok anlamlı ve bir ok gibi hedefleri vurur sanki.
Susan ağzın konuşan dilidir, suskunluklar. Duyguların dilidir yüzler ve gözler!
Susmak…
Susmak çok şeyi ifade etmek, belki de saatlerce konuşmaktır.
Bazen susmak en güzel ifadeyi meramdır.
Bazen susmak dahi duyguları ifade etmektir.
Bazen susmak en güzel bir cevaptır.
Bazen susmak dil-i candır.
Bazen susmak sayfalar dolusu yazılarla ifade edemediklerimizi bir bakışla konuşmaktır, anlatmaktır.
Susmak sessiz hücreleri canlandırmaktır.
Susmak çoğu zaman içten içe ağlamaktır.
Susmak sabrın arkadaşıdır, susmak belki de kadere rızadır.
Bazen susmak kızgınlığın, isyanın da bir başka şekilde ifadesidir.
Bazen psikolojik…
Bazen kendini dinlemek, bazen anlayana en büyük azaptır susmak.
Bazen susmak haksızlıklara karşı verilen cevaptır.
Bazen de ahmaklara verilen en güzel cevaptır susmak.
Bazen susmak mutedil bir tavır sergilemektir. Ama susmak korkaklığın, kabuğuna çekilmenin ifadesi değildir.
Hani susma hakkımı kullanıyorum denilir ya! İşte o bir cevap olarak hakkını en güzel bir şekilde kullanmaktır aslında.
Bazen sanki dünya dışından insanları izlemek için kuşandığımız bir zırhtır susmak. Bu zırhla önce kendinizi, sonra da insanları incelersiniz, yapılan hatalar karşısında kim bilir ne kadar şanslı olduğunuzu düşünürsünüz. Çünkü kendini aşan Siz, onların cafcaflı yalan dünyalarının dar vakitleri içerisinde, menfaatler için aslında ne kadar küçülerek değiştiklerini; iyiden, güzelden, doğrudan ve değerlerden ne kadar uzaklaştıklarını görerek halinize, gerçek anlamda insani hasletlerdeki olgunluğunuzdaki kazanımları fark edersiniz.
Susmak zoru başarmak, hissiyata, bencilliğe gem vurmaktır, çözümdür, bazen bir moladır. Sonra mola sona erer ve kaldığınız yerden koşturmaya başlarsınız, ta bir sonraki molaya kadar…
Yürü, koş ve yavaşla! Sonra yine hayat aynı şeyleri tekrarlatsın. Ve arada verdiğiniz molalar sizin hızınızı arttırsın, sizi geliştirip, yüceltsin. Siz, susarak cevap verin. Susarken de kendinize iyi davranarak kalpleri kazanıp gönüllerde büyüyün hep. Yani kalıcı güzelliklerde insanlığın doruk noktasında güzel manzaralar seyredin.
Susuyorum, susuyorum… Susmak da…

Susmak Bazen

Susmak Bazen


Susmak bazen terk etmektir
Yitirmeye korktuğun
İncinir diye sarılamadığın
Sevişmek değil öpmeye kıyamadığın
Uzadıkça bölük pörçük olan sevdaları
Susmak bazen terk etmektir

Gel diyememek
Her kışın sonunda yaz
Her yazın sonunda bir kış olduğunu bilerek
Gidenlerden usanmıştır yürek
Aldırmaz belki insan “giden gider” der
Giden gider denir denmesine de
Sevince denmiyor işte
Gidince canını yollarına serdiğin
Can bedenden gitmişcesine
Ölücesine susmaktır
Gel diyememek
Susmak bazen kendini terk etmektir

Şimdi avuçlarımda en parlak yıldız
Söktüm aldım gökten
Bir baktım
Bir kokladım
Ama öpmeye kıyamadım
Öylece baka kaldım
Rümeysa denirmiş en parlak yıldıza
Bende ona öyle dedim
İncinir diye sarılamadım
Adına rümeysa dedim
Tezhiple süsledim dört bir yanını
Uzamasın diye bu sevda sustum
Yüreğime sakladım canımı yakanı
Susmak bazen hıçkıra hıçkıra ağlamaktır
Susmak bazen rümeysa olmaktır

Susmak bazen kendinle barışmaktır
Susmak bazen kendinle konuşmayı öğrenmektir.
Susmak bazen sevilmeyi beklemektir
Susmak bazen susmayı öğrenmektir…

BAĞLANMIYACAKSIN

BAĞLANMIYACAKSIN

Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
"O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.

Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin onu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de
korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları...
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
"O benim." diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan birşeylerin...
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait
olacaksın.
Mesela turuncuya, yada pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden, Çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi, Hem
de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak...

CAN YUCEL

10 Ocak 2009 Cumartesi

KADIN NEDİR?

KADIN NEDİR?

Element : Kadın Sembolü WO

Atom ağırlığı : 53,6 kg olarak kabul edilmiş olup, 40 kg' dan 200 kg' a kadar değişik çeşitleri de bulunmaktadır.

Bulunduğu yerler: Dünya gezegenindeki tüm kent ve kırsal alanlarda.

Fiziksel özellikleri:

1. Yüzeyi renkli film tabakasıyla kaplıdır.

2. Değişik sıcaklıklarda kaynar.

3. Bilinen bir sebep olmaksızın donar.

4. Özel ilgi gördüğünde erir.

5. Doğru olmayan kullanımlarda ısırır.

6. İşlenmemiş metalden sıradan maden filizine kadar pek çok halde bulunur.

7. Doğru noktalara basınç uygulandığında ürün verir.


Kimyasal özellikleri:

1. Altın, gümüş, platin ve kıymetli diğer taşlarla büyük akrabalığı vardır.

2. Büyük miktarlarda pahalı maddeleri absorblayabilir.

3. Bir belirti göstermeksizin kendiliğinden patlayabilir.

4. Sebepsiz yere çıkıp gidebilir.

5. Likitlerde çözünmez, fakat alkolle doyurulduğunda aktivitesi büyük oranda artar.

6. Bilinen en güçlü servet indirgeyici ajandır.


Genel Kullanım Alanları:

1. Genelde süs olarak.

2. Rahatlatmada büyük yardımı olabilir.

3. Çok etkili bir temizleme ajanı olarak.


Testler:

1. Saf numunesi doğal halde bulunduğunda rengi parlak pembeye döner.

2. Daha iyi bir numunesi ile kıyaslandığında rengi yeşile döner.


Potansiyel Tehlikeleri:

1. Tecrübesiz ellerde çok tehlikelidir.

2. Birden fazlasıyla ilgilenmek yasal olmadığı halde, değişik mekanlardan ve birbirleriyle direkt temasa gelmelerini engelleyecek önlemleri alarak bu yapılabilir.


Sonuç olarak:

Başlangıçta Tanrı dünyayı yarattı ve dinlendi. Daha sonra erkeği yarattı ve dinlendi. Ve sonra kadını yarattı. O gün bugündür ne Tanrı, ne de erkek dinlenebildi.

4 Ocak 2009 Pazar

Mehmet - TŞK

‘M’ ahvetti aşkın beni birdenbire girdin hayatıma

‘E’ tkisindeyim hala gözlerinin hastası oldum o bakışlarına

‘H’ ala yanıbaşımda hayalin şuan yanımda olmasanda

‘M’ utluyum hemde cok yetmese bile mısralarım sana

‘E’ bediyen seninle olmak istiyorum hayatımdan hiç çıkma

‘T’ ıpkı küçük masum bi çocuk gibiyim suan keşke bu hiç kaybolmasa